Güldür be kız.. Canım Acıyor (Orkun Levent BOYA)
Çok değil, bir on yıl kadar geriye gittiğimizde bile, elektronik gelişmenin şu andaki ulaştığı boyutları kestirebilmek, bir çoğumuz için hayaldi. Ve bu gelişme, o kadar hız kazandı ki artık gelişmeleri takip etmekte zorlanıyoruz.
Özellikle ‘sanal alem’ diye de adlandırılan internete ev sahipliği yapan bilgisayar teknolojisi… Bir tuşla, dünyanın en ulaşılamaz sanılan yerlerini, bir ekran vasıtasıyla yaşanılan mekanlara taşınması; bir tartışmayı da beraberinde getirdi.
İnternet, insanları birbirine yakınlaştırıyor mu – uzaklaştırıyor mu?
Bir yanda, “İnternet sayesinde dünya küçüldü!” diyenler.
Diğer yanda, “Her ekran, birer küçük -yalnız- dünyalara dönüştü!” diyenler.
“Artık, postacı kapıyı bir kez bile çalmayacak!” diyerek karşı çıkanlara,
“Artık, postacının yolunu gözlemeye gerek yok!” diyenler.
İnternetin, bilgiye hızlı ulaşabilmeyi, bilginin akışkanlığı ve paylaşılmasını sağlama gibi amaçların yanında, insanlar arasındaki iletişimde de çok büyük olanaklar sağladığı, artık kimsenin yadsıyamayacağı bir gerçek. Birbirlerinden binlerce kilometre uzaktaki kişilerin karşılıklı yazışmanın ötesinde, konuşabiliyor, görüşebiliyor olması; alternatif iletişim olanaklarına karşı, internet teknolojisinin üstünlüğünü tartışmasız kılıyor…
Kullanıcılarının bazılarını monitör karşısına kilitlerken, bazılarının da zorunlu olarak hapis olduğu mekanlardan dışarı çıkmasına olanak sağlayan internette yazıldı, “Güldür be kız… Canım acıyor” adlı kitap.
Genetik bir hastalık olan ve halk arasında ‘Cam Kemik’ olarak bilinen ‘Osteogenesis İmperfekta’ hastalığına, daha bir yaşına bile basmamışken yakalanan Hilal Lüle’nin günlüğünden yola çıkılarak, hayatının anlatıldığı kitabı okurken, internetin bir insanın hayatına çok olumlu katkılar da yapabileceğini, bir insanı nasıl hayata bağladığını da göreceksiniz.
“Tek dayanağımdı!” dediği annesini kaybetmesinden bir yıl kadar sonra, yirmi bir yaşındayken, 1997 yılında kardeşine alınan bilgisayarla tanışması, onun hayatında çok önemli bir dönüşümü sağlayarak, tüm yaşantısını değiştirecektir…
Hastalığı nedeniyle klavye dahi kullanamayan Hilal, zorlanarak da olsa fareyi ve ardından kopyala-yapıştır yöntemini öğrenerek yeni uğraşında ilerlemeye başlar. Hilal’in, ekran klavyesini keşfetmesi ise, ilerde yalnızca kendi sitesi olan ‘www.aksiseda.com’u kurmakla kalmayıp, web tasarımcılığına kadar uzanarak, gelir de elde etmeye başlayacağı yolculuğunun kilometre taşlarından biri olacaktır…
Hilal Lüle, hakkında, “…benim için özel bir şarkıcı… Onu ilk, ‘Without You’ şarkısıyla tanımış ve beğenmiştim. (…) Hayatımda duyduğum en güzel sese sahip…” dediği Mariah Carey’in adını kendine rumuz olarak almış ve giderek kendi adını unutacak kadar benimsemiş, etrafına da benimsetmiştir.
“Artık O, ‘Hilal’ değil, sanal ortamın tanıdığı adıyla ‘Mariah’tır.”
Candan Selman ve Demet Macunlar, Mariah’ı kaybettiklerinin birinci yılında, anısına; kalıcı bir şeyler yapabilmek isteği ve arzusuyla, onun on bir yaşındayken tutmaya başladığı günlüğü ve internetteki yazılarını değerlendirerek kaleme aldıkları bu kitap, bir insanın yaşama tutunma azim ve kararlılığını olduğu kadar, kırılganlığını, yılgınlığını da belgelemesi açısından dikkat çekici…
“Güldür be kız… Canım acıyor”u okurken, satır aralarında, Hilal’in özelinde, yatağa hapsedilmiş bir bedenin, bir hastanın psikolojisinin de ipuçlarını yakalamak mümkün…
“Sadece geceler kucak açar size. Göz yaşlarınızı ve sessiz haykırışlarınızı gizler, öfkenizi bastırır ve yalnızlığınızı paylaşır karanlık. Oysa, her gün sizin yitirmişliğiniz üstüne doğar.”
“Hayatımın her karesinde acıyı ve hüznü en yoğun şekilde hissetmiş olsam da her şeye rağmen yaşamayı çok seviyorum. (…) Tüm gücümle, güzel bir şeyler yaşayabilmek, ardımda güzel izler bırakabilmek için çabalıyorum.”
“Her şey bir insanı sevmekle başlayacak… Her insan, en az bir kişiyi sevse bile, sonuçta bütün insanlar birbirlerini sevmiş olacak ve dünya kurtulacak… tı… ama insanlar sevmeyi beceremiyor artık… Doğayı severken doğayı kirletiyor, hayvanı severken hayvanı öldürüyor, insanı severken insanı incitiyor… Bunun, dünyayı kurtaracak bir formül olduğundan şüpheliyim artık.”
Hastalığını ne kadar kabullenmeye çalışsa da zaman zaman bunu başaramadığını, yazdıklarında görmek mümkün. Hasta psikolojisinin yalnızlığını, isyanını haykırmaktadır satır aralarında…
“Az önce bu defteri şöyle bir okudum da baştan sona kadar, hep aynı şeyi anlatmışım. Ne kadar acı çektiğimi, yalnız bir insan olduğumu ve kimsenin beni anlamadığını. Tek bir sayfa bile mutlu bir kelime yok. Hepsi acı dolu, özlem dolu.
Her geçen gün çaresizliğim daha da artıyor. Tabi acılarımla birlikte. Teselli bulacak en küçük şey bile bulamıyorum. Bir ara Polyana’nın mutluluk oyununu oynamayı denedim. Ama başaramadım.”
Çok zor koşullarda, en yapılamayacakları başaran Hilal Lüle’nin, tesadüf eseri tanıştığı bilgisayar; hem kendi hem de ailesinin hayatını değiştirmiştir. HTML biliyor, photoshop, frontpage, flash, dreamweaver gibi hizmet programlarını ve MS Office programlarını öğrenip kullanmaya başlayan Hilal, bu azmiyle Sabancı Üniversitesi’nde ‘web tasarım denetmeni’ olarak çalışmaya da başlamış, artık gelir elde eden, ailesine bakan bir işkadını olmuştur.
Kitabı kaleme alan yazarların, “Aslında bu kitabı biz yazmadık, Hilal yazdı.” diyerek, kaynak olarak kullandıkları Hilal’in günlüğü ve forum ortamındaki mesajları kitaba birebir, olduğu gibi aktarmaları dikkat çekici. Kitap, okurda, yazarların bu kitapta pek fazla katkısı olmadığı, gibi bir izlenim uyandırabilir. Ama, edebiyatın ‘anı-biyografi’ türü de, yazarlara pek fazla hareket serbestisi vermez. Aslında, kitap ‘anı-biyografi’ türü yerine roman olarak kaleme alınsaydı, kanaatimce hayli ses getirecek bir eser ortaya çıkabilirdi. Çünkü, bir roman için gerekli her şey, fazlasıyla, hem de gerçek olarak mevcutmuş…
01 Mayıs 2005 günü hayata kırılan ‘Camdan Kız’ın sanal ortamdan edindiği çok sayıda dost ve arkadaşının, onun arkasından yazdıkları notların arasındaki bir benzerlik de dikkat çekici… O da; Hilal’in, sanal ortamdan onlarca kişiyle dostluklar arkadaşlıklar edinmiş, kurabilmiş olmasına rağmen, yüz yüze görüşebildiği insan sayısının bir elin parmaklarını geçememesidir. Ertelemenin, kafesinin kapısı açık tutulan yit/iril/miş kuşun ardından el sallamayı da içerdiği hissine kapıldım, o mesajları okurken. Gerçekten de, o kadar çok şeyi erteliyoruz ki!.. Ve o kadar çok şeyi ertelediğimizin farkına ,ancak, onu tamamen yitirdiğimizde varabiliyoruz.
Tamamı gerçek, yaşanmış anlardan ve anılardan oluşan, “Güldür be kız… Canım acıyor”un bir başka özelliği de, arkadaşlığın nerede kurulmuş olursa olsun, sınırsızlığını göstermesidir. Yitirdikleri arkadaşlarının ardından onun anısına, hiçbir maddi kaygı gütmeden ve gelirinin tamamı Hilal’in ailesine bırakılacak, kalıcı bir şeyler yapabilmek çabası, arkadaşlığın ‘sanal ortam’da da kurulmuş olsa ulaşabileceği yeri göstermesi bakımından iyi bir örnek oluşturmuştur.
Kurguya yer verilmeyen bu kitabı okurken, zaman zaman yüzünüze tebessüm yayılacak. Ama çoğu zaman da gözleriniz dolacak, yutkunacaksınız. Hayatının acı gerçekleri karşısında ‘direnen’ bir cam kırılganlığındaki minicik bir yüreğin durmamak için çırpınışını, kanat seslerini duyacaksınız gözlerinizle…
“YENİLDİM
Gülmek için,
Ağlamak için,
Hatta nefes almak için;
Kanımın son damlasına kadar savaştım,
Ama yenildim.
Bu beklediğim andır,
Gel al emanetini
Korkunun ecele faydası yok,
Biliyorum.
Ama korkuyorum.
Yine de karşı koymayacağım,
Çünkü yorgunum.
Bunca zamandır direniyorum,
İşte pes ediyorum.”
Hilal Lüle
Kitabı kaleme alan Candan Selman ve Demet Macunlar, “bu dünyadan bir mucize geçti” şeklinde tanımladıkları Hilal’in anısına kaleme aldıkları “Güldür be kız… Canım acıyor.”un daha çok kişiye ulaşması için kitabı, Hilal’in yeniden doğuş yeri olan internet ortamında E-Kitap olarak da yayımlamışlar. Kitabı edinme konusunda zorlanan okurlar, aşağıdaki linki tıklayarak da ulaşabilirler.?
E-Kitap linki:
http://oezers.com/guldurbekiz.pdf
Bir cevap yazın