ÖLDÜRMEKTEN GÜLDÜRMEK – ÖNDER ŞİT (Sayı:62)
Körüklü, kör bir kurtçuk, havasız, kalabalık bir otobüsten iniyorum, zar zor, genellikle zor, nefes alıyorum, hâlâ yaşıyorum, kendimi bir oturağa atıyorum.
Diriyle konuşuyorum.
“Güzel sakallarınız var amca, sakallarınızın arasında bir ağzınız, sinirlisiniz amca, sinirlisiniz, günlerden ve terden, dünyada yaşamak zorundasınız, bundan nefret ediyorsunuz, daha güçlü bir duygu yok, nefret, burnunuzun kenarlarında iki kesik beliriyor, gözlerinizdeki bebekler kaşlarınıza yaklaşıyor, güzel bir yüzünüz var amca, gözlükleriniz gözlerinize yakışıyor, yapışıyor, sakallarınız birbirine karışıyor, alnınızda saç kalmamış, gençliğinizde saçmışsınız, saçma, sinirlisiniz amca, burnunuz sizden daha samimi görünüyor, ölü ya da diri bir balık o, leziz bir yer fıstığı, kabuklu, gözlüğün oturağı, belki ağlayacaksınız, belki kendi yüzünüze yakından bakacaksınız, ayna arayacak ve ayna bulacaksınız, başkalarına ayna olacaksınız, aynı olacaksınız, bir şey değişmeyecek, bir şey fark etmeyecek, ayna ayna yaşlanacaksınız amca, günah günah yaşlanacaksınız, eğer varsa şansınız!”
Amcaya böyle sesleniyorum. Bana bakıyor, konuşmuyor, hep susuyor, arada bir yüzündeki saklı ağzı ortaya çıkıyor, nefis, ölümlü bir ağız, amca bana bakıyor, sinirli, konuşmuyor, ölümden konuşmak istiyorum, ona da yanaşmıyor, elindeki kutunun içinde bir şeyler var, neler, var, neler, söylemiyor, elleri damarlı, damarlar yeşillenmiş, kahverengi benekler var ellerinde, yeşil damarlar ağaç olsun, kahverengi benekler de dağlar, amca konuşmayınca onu bir harita yapıyorum, fiziki, ölçekli, kendimce gülümsüyorum, amca yüzümdeki hilali kaale almıyor, olacak gibi değil, gaddar amca, vakit dar amca, gülmelisiniz, sizi güldüreceğim, gülmekten öldüreceğim, bunu yapmamalıyım, yanına gidiyorum, dokunuyorum amcaya, hafifçe, gıdı gıdı yapacağım, gıdık, sizi güldüreceğim, dokunuyorum karnına, arkaya doğru odun gibi düşüyor, ölmüş çoktan, eyvah, gülmekten öldüremiyorum ama öldürmekten gülüyorum şimdi!
Ölüyle konuşuyorum.
“Girin şu çuvala amca, çok ağırsınız. Neden öldünüz, bakın buz gibisiniz, beni bile dondurdunuz, sadece sinirliydiniz, bunu bana söyleyebilirdiniz, ölmeyebilirdiniz, yok yok siz sadece ölmeyi bilirdiniz, siz, siz, girin şu çuvala, sığmıyor, mızrak herif, artık siz yok sana, gir lan şu çuvala yaşlı it! Kibarlık budalası, beleşçi, söyle kaç kere bedava kullandın otobüsleri, iki durak sonra indin, söyle düdük, gidip Ulus’ta kaç kere kâğıt çevirdin, kaç kere hile yaptın, kaçıncı kere, neden yaşadın, neden yaşlandın, neden sakallandın, gençliğinde, darbeli yıllar, nerede saklandın, nasıl sakallandın, yasaklandın, değil mi, hep olmayanları aldın, söyle ölü musluk söyle, gözlerinin suyunu akıtırım, o çürük harita vücudunu keserim, seni çuvala tıkarım, seni ve çuvalı, aslında çuvalı yakarsam zaten seni, yakarım, ilk kez bir ölüyü yakarım, daha önce diriyi yakmadım, bunu da bil, seni yakarım, gir şu çuvala, bela mısın başıma, neden öldün, gülecektin sadece, bir daha sinirlenmeyecektin, günaha girercesine mezara girmeyecektin, olamaz, sakalların iğrenç, burnun tek parça halinde kızarmış biçimsiz bir patlıcan, ne var yani, kızartamaz mıyım bir bütün halinde, yine de ve hala senden daha samimi, sakalların yüzüne deşilmiş tel parçaları, ağzın ölü kuş dolu bir kutu, kalın camlı, bardak dibi, gözlüklerine ve şaşı gözlerine tüküreyim, buz gibisin, evet, sen mezara girmelisin, hıh hı hı…”
Amcayı çuvala kısa sürede sokmak zorundayım, çuvalı nereden bulduğumu merak etmiyor musunuz, amcanın elindeki kutuyu açıyorum, bir ip çıkıyor, bir not, bir bıçak, bir balta, bir çuval, bir kurumuş, ucu yenmiş, patlıcan.
Notu okuyorum.
“Ölmeyi seçiyorum artık, ölmek istiyorum, cesaretim yok, bugün öleceğim, zaten yaşamıyorum ben, gün geçtikçe yaşlanıyorum, sadece, her neyse, bugün o oturağa geçeceğim, zehirli patlıcanı yiyeceğim, günümü zehredeceğim, kanıma zehir akıtacağım, geri zekâlının biri beni bulacak ve bu notu okuyacak, muhakkak salağın biri çıkar, bu hep olur, salağın biri otobüste de hep yer verir, zaten, hürmet eder yaşıma, canı cehenneme, ölüyorum, seni salak herif! Benim ölümüm seni şaşırtmasın, neden mi patlıcan, eğer burnumu bir patlıcana benzetmişsen, hali hazırda, sen doğru kişisin! Beni, bu kutudan çıkan çuvala dilim dilim doğrayarak koy, ama nazikçe ve Bağlum’a götür. Orada parçaları tekrar bir araya getir. İple tuttur işte, ne bileyim. Koşu yolunun civarındaki tepeden aşağıya yuvarla, her adımda parçalanayım, dağa taşa karışayım, kimsenin işine karışmayayım, artık yaşamayayım, hadi bakayım, seni göreyim, yüzümü ve BURNUMU kara çıkarma!”
Allah kahretsin be, geri zekâlı ha! Sensin lan o, pörsümüş! Neyse, sakin olmalıyım, balta ile kesiyorum şimdi seni, ah amca, ah, tavuk bile kesemem ben, pat, pat, pat, ah, seni kesiyorum, evet, çok da zor değilmiş, sinirlerin titriyor, parçaları özenle yerleştiriyorum çuvala, vakit azalıyor, seni götürmem gerek, otobüse yetişmeliyiz, tıka basa doludur yine, sen ve senin gibi moruklarla dolu, seni sırtlıyorum, ah, yerde kalan şey nedir, burnun mu yoksa patlıcan mı? Hıh hıh hı, otobüse zorla bindiriyorum, yer bulamıyoruz haliyle, ayaktayız, içerisi zaten ter ve yaşlı kokuyor, seninle daha da pis, ölüler böyle mi kokarmış, yaşlılarla dolu otobüs, zaten koku alamıyorlar, sorun yok, ilerliyoruz, körük civarındayım, seni de kenara yaslamışım, körüğün açılıp kapanışını izliyorum, dizlerimde derman yok, otobüs boşalıyor, kimse kalmıyor kimse, tüm yaşlılar evlerine uyumaya gidiyor, ölüm uykusu, daha da ağırlaşıyorsun, artık soğuk da değilsin, sen artık eski sen değilsin, seni indiriyorum, bir yerde inecek var, indirim var her yerde, tüm tabelalar ölüm kokuyor, ölüm indirimi, tepeye yaklaşıyoruz, saatler sürüyor, anlatması bile, biraz hırpalıyorum seni, özür dilerim amca, yaşlı it, kan ter içindeyim, öleyim ben de, çuvalı açıyorum, biraz buruşmuşsun, sen ne hoşmuşsun, çıkarıyorum parçalarını, burnun bende kalsın, tüm parçalarını yere seriyor, seni tamamlıyorum, yapbozum benim, ölümüne tamamlıyorum, iple de tutturayım, pek akıl kârı değil ama az buz tutuyor parçaların, patlıcanlıyorum burnunu, tatlı canını yerim, kedi seni, biraz kuklaya benzedin, iple tutturulmuş parçaların ve sen, neden burada ölüyorsun bir daha, bir şans daha verselerdi sana, yok, atıyorum seni aşağıya, fırlatıyorum, bulanıyorsun dağa taşa, iplerini açıyorsun, saçıyorsun, dört bir yana dağılıyorsun, ne de güzel, ne de güzel ölüyorsun!
Gideni arıyorum.
Yerden kaldırıyorum o burnunu, o benim artık, ölü ya da diri bir balık o, leziz bir yer fıstığı, kabuklu, biliyorsun, ben de ölmek istiyorum, ölümü tatmak istiyorum, daha çok gencim, öleceğim bir gün öleceğim, tüm çocuklar büyüyecek, herkes ölecek, senin gibi, beni kim öldürecek? Neden BURNUMU derken büyük harflerle yazdın, neden? Yüzünü kara çıkarmayacağım, kendi yüzümü de!
Yüzüm yüzüne baka baka kararır.
Alıyorum bıçağı, senin kutundan çıktı, benim için, yüzümü deşiyorum, aman Allahım, sana fırlatıyorum yüzümü, çıkarıyorum, burnumu kesiyorum, burnumu kesiyor, çıkarıyorum ve senin kapkara burnunu takıyorum, sana küsüyorum. Sana atıyorum burnumu. Sen oluyorum, sen kokuyorum, ölümden korkmuyorum!
Yaşlanıyorum, anlıyorum, anlıyorum! (Otobüse bedava biniyor, siz öyle sanın, bir sonraki durakta, ölümüne, iniyorum.)
Seni özlüyorum amca, sana tekrar siz diyorum, sizi seviyorum amca, sizi seviyorum!
Bir cevap yazın